Mutluluk nedir???
Bir ütopya???
Bir durum???
Yoksa hormonlar mı??
İnsan oğlunun ulaşmaya çalıştığı ama bir türlü ulaşamadığı bir çaba???
Mutluluk, TDK sözlüğünde “Bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu, ongunluk, kut, saadet, bahtiyarlık, saadetlilik” olarak tanımlanmakta.
Mistizimde, dini ve felsefi ekollerde ise bir erdem olarak anlatılıyor.
Kimine göre maddi kimine göre de manevi olarak elde edilir. Ama nedense tam olarak da kimse kendini mutlu hissetmez. Çünkü aslında geçici bir haldir. Aranıp da bulunacak, bulununca da aradığımı buldum diyecek bir şey değildir mutluluk. Ölçüsü yok, tartısı yok.
Dünyada her şey zıttıyla var. Hiçbir şeyi karşıtı olmazsa anlayamayız anlamı olmaz. Varoluşumuz bunun üzerine dolayısıyla mutluluk ve mutsuzluk iki kardeş, ikisi birbirinin içinde işler ve bazen biri bazen diğeri ön plana çıkar. O yüzden mutluluk arayışı bizi ümitsizliğe, mutsuzluğa iten doğal bir durum. Zira bu bir döngü mutsuz olmalıyız ki, mutluluk peşinde koşalım. Hadi bulduk diyelim insan olarak rahat durmayız ki, daha fazlasını isteriz. Hoop hadi bakalım mutsuzluk . Bir sebep yaratırız. Aslında bu durum dualitenin işleyiş mekanizmasıyla bire bir uyar. Yaşam bize bunu getirir, enerji böyle işler.
Ama bir de bunun üstünde hep göz ardı ettiğimiz bir duruş var ki, eğer oradan bakabiliyorsak hayata tadını çıkarıyoruzdur her şeyin.
Bu ikilemin tam merkezinde dursak hayat nasıl olurdu?
Bu dualiteyi, evrensel enerjinin akış düzenini kabul edip özel bir çabaya girmeden sadece ve sadece geleni olduğu gibi yaşasaydık . Geçmişin referansları yerine şimdi ve burada olmanın bilişiyle sadece merkezimizde negatif ve pozitifin yapıştırıcı, birleştirici gücünü kullansaydık. Öylece çabasız, seyircisi olsaydık yaşadıklarımızın. Çocukluğumuzdan beri yüklenen mutlu olmak için gerekenler listesini kafamızdan silseydik, hiçbir kalıp olmadan öylece çocukluğumuzdaki gibi. Tam da ağlarken elimize tutuşturulan bir dondurma külahıyla her şeyi unutup gülümsediğimiz gibi, unutabilseydik şu meli malıları ,zorunlulukları.
Ben kendi mutluluğumu sorguladığımda kendimi hep heyecanla okula giden küçük bir kız olarak hatırlıyorum.
Düşündüm de gerçekten de mutluluk benim için bu kadar sınırlı mı olmalı??
Bir tek öğrenirken mi mutlu olmalıyım ??
Ben her durumda her koşulda bu hissi yakalamalıyım. Arayış neden ki??
Mutluluğu bir koşula bağlamak neden??
Tüm zincirleri kaldırdığımda bir ayağım mutlulukta diğeri mutsuzlukta ve ben tüm aklımla merkezimde, denge noktasında dursam ve hep böyle bir bilinçten hayata baksam???
Bu hayatta benim çıkarırım bu.
Ama öyle bir mutluluk çıkarımıa okudum ki, bir daha önünde saygıyla ve sevgiyle eğilmekten kendimi alamıyorum. “Kişinin yaşadıkça memnun ve mutlu olması için gereken şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır. Bir insan böyle hareket ederken ‘benden sonra gelecekler acaba böyle bir ruhla çalıştığımı bilecekler mi’ diye bile düşünmemelidir. Hatta en mutlu olanlar hizmetlerinin bütün nesillerce bilinmemesini tercih edecek karakterde bulunanlardır. ”Mustafa Kemal Atatürk, (1937)