Her şey insanın ölümsüz bir varlık olduğunu unutması ve ölümden ölesiye korkması ve sorgulamasıyla başladı.
Reenkarnasyon var mı?
Ya da dinler, felsefik akımlar var mı??? Hangisi daha iyi???
Neden yarına, bir sonraki hayatıma veya yaşam boyutuna yatırım yapmak için egomdan arınmalıyım ki???
Geçmişi neden bırakmalıyım???
Gelecek korkusunu nasıl bırakacağım???
Onun yüzünden, bunun yüzünden…..
Ya belirsizlik???
Bunların hepsi sebepler denizinde boğulmamıza neden olurken ,cevap bizim gerçek kimliğimizin ne olduğu ile direk bağlantılı.
Gerçek kimliğimiz ne mi??
Bizlerin zaman ve mekan algısının ötesinde bir varlık olduğumuz.
Dünyadaki her şeyin bir başı ve sonu olduğunu hepimiz biliyoruz. Her şey yaratıcılıkla başlar. Yaratıcılık ,içinde aynı zamanda ölümü de barındırır.
Biyolojide buna programlı hücre ölümü denmektedir. Örneğin mide hücreleri
beş günde bir, cilt hücreleri ayda bir, kan hücreleri 120 günde bir ölür ve yenilenir. Doğum ölümden, ölüm doğumdan beslenir ve her şey birbiriyle bağlantılı bir döngüdür. Her hücre ölürken ,yenilenen hücreye hafızasını bırakarak ölür. Böylece önceki hücrenin hafızası yeni hücrenin hafızasında yeniden dönüşüp kullanılır hale gelir. Bu bizim DNA belleğimizdir. Ölüm yaşam döngüsü sonsuzdur ve mükemmel bir hafıza dizilimidir, buna BİLİNÇ denir. İnsanın kavrayışında, bedeninde ya da beyninde değildir. Çünkü elle tutulup gözle görülemez, beş duyu algısının ötesindedir, hiç bir yere yerleşik değildir.
BİLİNÇ zaman ve mekan ötesidir. İnsan, bilinçte yaşar ama bunun farkında değildir. İnsanoğlu bilinçlilik halinin yaşam bulmuş şeklidir. İşte ancak bunu anlayabilirsek, sonsuz yaşam döngüsünü anlayabiliriz.
Kendimizi et ve kemikten oluşan bir canlı olarak kabul ettiğimiz sürece bilinçlilik kavramı pek de bir anlam ifade etmediği gibi bizi maddeye kilitler.
Beden algısı insana , egosal alan olarak, korkuları yüklerken, bilinçlilik sonsuz sınırsız olma özgürlüğü verir.
Burada anlamamız gereken asıl konu bilinçlilik durumunu nasıl yaşayacağımızdır.
Kişisel algımızdan vazgeçebilir ya da genişletebiliriz. Farkındalık algısını genişletmek; aslında tüm evrenin her yönüyle tek bir DNA’dan işlediği bilincine ulaşmak, böylece tüm evrenin sende olduğunu, her şeyi ve hepsini kavradığını bilmek. İşte o zaman zaten vaz geçecek, korkacak, kaybedecek, unutacak bir şey yok.
Yaşam bir rol, bizler tıpkı hücreler gibi doğuyor ve ölüyoruz. Ve giderken bir sonraya bilgilerimizi ve bedenimizi ve her şeyimizi bırakıyoruz. Üstlendiğimiz rolü öz varlığımızla bir tutmadığımız sürece sorun yok., özgürüz. Ama bir tutarsak, role bağlanırsak o zaman korku var, kriz var, sorun var demektir.
İnsan bu rollerin hiç biri değil, sadece onların tanığıdır.
Şimdi neye nasıl şahitlik ediyoruz ona bakalım.
Roller gelir, gider izleyecek miyiz yoksa o rol olup kendimizi kilitleyecek miyiz??? İşte asıl soru bu…..
Gerçeğe bilet imiz bu….
Özgürlüğe biletimiz bu…
Ölümsüzlüğe biletimiz bu…….